Introduction
Introduction Statistics Contact Development Disclaimer Help
# taz.de -- Alman rüyasının sonu: Ekmekçi Dede'nin torbası
> Berlin'de yıllardır fırınlardan topladığı artık ekmekleri evsizlere
> dağıtan Ekmekçi Dede ile bir tımarhaneye benzettiği Kreuzberg'in
> sokaklarında dolaştık.
Berlin'in Kottbusser Damm caddesi üzerindeki bir parkın girişinde, hilal
şeklinde dizilmiş banklarda mahallenin sakinleri oturuyor: Bir yanda akşam
sohbetine çıkmış Türkiyeli teyzeler, bir yanda en son hazırladıkları sa…
setini çalan DJ'ler, bir tarafta babalarının etrafında saklambaç oynayan
çocuklar, biraz ötede ise kendi aralarında kavga eden bir evsizler
topluluğu var. Arapça, Türkçe, Almanca ve Lehçe dilleri birbirine
karışıyor.
50 yaşlarında bir adam, elinde az önce bir fırından aldığı artık ekmek…
ve sandviçlerle kalabalığa yaklaşıyor. Türkiyeli teyzeler, günlük bir
ritüelin parçasıymışçasına kabul ediyorlar ekmekleri. Bir yabancıdan ge…
bu ikram DJ'leri ise başta biraz tedirgin ediyor. Aralarından biri torbadan
küçük bir poğaça almakla yetiniyor. Evsizler ise aralarındaki tartışmay…
bırakıp ayağa kalkıyorlar, torbadaki yiyeceklerden diledikleri kadar
alıyorlar. Adama verilen kısa bir selamın ardından herkes sandviçlerini
yemeğe başlıyor.
Kendisine Ekmekçi Dede diyen bu adam yedi yıldır neredeyse her gün
Kreuzberg ve Neukölln'ün fırınlarından o gün satılmayan ekmek ve
sandviçleri topladığını ve insanlara dağıttığını söylüyor. Başın…
kasket ve hafif aksayan ayağıyla Hermannstrasse durağından Kottbusser Tor'a
inen caddede gözüne kim takılırsa ona yaklaşıyor. Omzundaki torbalardan
birini uzatıyor ve yiyecek ikram ediyor. Bunu niye yapıyor? „Önemli olan bu
tımarhane içinde insanlara dokunabilmek“.
## Dersim'den Kreuzberg'e açlık ve ekmek
Dede'nin her gün dolaştığı caddeyi çevreleyen semtler, bir zamanlar Batı
Berlin'i Doğu'dan ayıran duvarın kıyısındaki göçmen mahallelerini
oluşturuyordu. Kanal boyunda göçmen işçilerin kurduğu pazarlar, sokak
aralarında punk barları ve işgal evleri ile bezenen bu mahalleler, artık
Berlin'in kıyısında değil, tam ortasında yer alıyor. Burası günümüzde…
sınıfa mensup Avrupalı gençler için bir cazibe merkezi olarak işlerken,
işsizlik maaşı bile alamayan evsizlerden politik sürgünlere, politik
gruplardan çetelere kadar pek çok uyumsuz grup için bir sığınak işlevi
görmeye hala devam ediyor.
Dede'ye göre bu mahallenin bir tımarhaneden farkı yok: „Herkes Almanya'ya
dair bir rüyanın peşine kapılıp buraya geliyor. Herkes öyle ya da böyle …
cennete geldiğini zannediyor. Ama kapitalizm, arkası sağlam olmayanı
affetmiyor. Bak, bütün bu sokaklar düşmüşlerle dolu. Aralarında buranın
refahının içine doğmuş olan kimseyi kolay kolay bulamazsın. Bu insanlar
genelde hep başka yerden gelenler, Polonyalılar, Romanyalılar, mülteciler…
Tutunacak dalı olmayan insanlar.“
Aslen Dersimli olan Ekmekçi Dede, Türkiye'de serbest muhasebecilik yaparken
kendisini 17 yıl önce Almanya'da bulmuş. Buraya neden ve nasıl geldiğinin
üzerinde fazla durmak istemiyor. Almanya'ya gelmesi, kendi şirketini
kurması, geçirdiği bir kazanın ardından hastaneye düşmesi ve etrafındaki
insanların onu yalnız bırakması… Onun için bunların pek bir önemi yok.
Geçmiş hayatı da artık uzak bir anıdan ibaret. Koltuk değnekleriyle
hastaneden ayrıldığı gün gözü bir fırının önünde çöp torbasına a…
sandviçlere takılıyor ve orada onu kendi haline üzülmekten alıkoyan başka
bir şey gördüğünü söylüyor.
O gün fırıncıyı ikna edip bütün artık yiyecekleri bir torbaya doldurmu�…
götürüp kanaldaki kuğulara vermiş. Sonra yanına yaklaşan bir evsiz o
ekmeklerden isteyince, ve o evsizi onlarcası takip edince yeni kimliğini
buluyor, Ekmekçi Dede. Berlin'deki açlığın ve israfın boyutlarını idrak
ettiğini ve bu israfı kabullenemediğini anlatıyor. Mersin'de geçirdiği
çocukluğu boyunca önceki günden kalma ekmekleri normal fiyattan ucuza
alabilmek için nasıl her sabah iki saat yol yürüdüğünü ve o ekmekleri s…
nasıl yedi kardeşi ile bölüştüğünü hatırlıyor.
„O günden beri de bu yiyecek dağıtma işini kendime görev addettim. Zaten
içinden geldiğim Alevi dedelik geleneği de buğdayın kutsal olduğunu,
Adem'in bu dünyadaki hikayesinin buğday ile verilen imtihanla başladığını
söyler. Kimin neden aç olduğu beni ilgilendirmiyor.“
## Tımarhanede ayakta kalmak için
Dede gündüzleri oto yedek parçası üreten bir fabrikada işçi olarak
çalışıyor. Her gün mesaisinden önce ve sonra günde iki kere Neukölln'ü
Kreuzberg'e bağlayan yolda „sefere“ çıkıyor. Cadde üzerindeki dükkan
sahiplerinin hepsiyle selamlaşıyor yürürken. Bir sandviç satıcısı, Dede
için ayırdığı ekmekleri torbaya koyarken „Buraların hikayesini anlataca…
aha bu Dede'nin peşine takılacaksın“ diyor, „Neler, neler görmüştür,…
kişiyi kurtarmış, kaç kişinin ölümüne tanık olmuştur o.“ Başka bir…
çırağı Dede'nin şiparişlerini patrondan talimat alırcasına, itiraz etme…
yerine getiriyor. Dede bu dükkanların hepsinde kendi evinde olabileceği
kadar rahat.
Yıllardır aynı sokaklarda karşılaştığı evsizler ve muhtaçlarla özel …
ilişkisi var Dede'nin. Her akşam aynı saatte bir köşe başında akşam
yemeğini bekleyen kadının, üç ay önce metro istasyonunda yaşamaya başla…
ve günden güne eridiğini söylediği genç kızın, üç günde bir ayakkab�…
kaybeden adamın da hikayelerini biliyor. Evsizler de onun varlığını
benimsemişler. Metro istasyonunun girişine serdikleri uyku tulumlarının
arasında, Dede'ye evlerine her akşam uğrayan bir komşu gibi davranıyorlar.
Bazı evsizler ortalıkta görünmeyen arkadaşlarının akıbetini Dede'ye
soruyor. Ekmeklerin sandviçlerin ve pidelerin nereden geldiği kimsenin
umrunda değil. Zira ortada müteşekkir olunacak bir durum da yok.
Dede, bu anlattıklarının, yılda 1.7 milyon ton ekmeğin çöpe atıldığı…
ülkede ne anlama geldiğini biliyor. Bu sefaleti yaratan sorunların
çözümünün bireysel çabadan çok daha fazlasını gerektirdiğin de farkı…
Ama o da günün sonunda toplumsal bir sorunu çözmekten çok, bu tımarhanede
ayakta kalmaya çalışıyor.
Ancak bir göçmen mahallesinde geçen bu hikayedeki hiçkimse bir masal
kahramanı da değil. Zira herkese aynı hizmeti götüren Dede'nin herkes
hakkında eşit bir fikre sahip olduğu söylenemez. Berlin'de yaşayan kimi
göçmen grupların onu rahatsız ettiğini söylemekte bir beis görmüyor.
Kendisi de bir göçmen grubuna dahil olsa da diğer gruplarla arasında bir
fark olduğunu iddia ediyor: „Biz buraya Almanya'yı yeniden inşa etmek için
davet edilip de geldik. Diğerleri gibi değiliz.“ Ama sıra ekmekleri
dağıtmaya geldiğinde bu söylediklerini unutuyor. Yanına gelen göçmenlerin
ellerine kaşarlı pideleri tutuşturuyor, küçük çocuklara balon veriyor,
gülümsüyor. Bu bir çelişki mi? Ona göre değil: „Bunların bir önemi y…
torbamı açtığımda kimin beni bulduğuna bakarım.“
Gün biterken Dede elinde pazar arabasıyla şişe toplayan yaşlı bir adam
görüyor. Yanına sokulup onun kim olduğunu öğreniyor: Yurtta kalan bir
mülteci, çocukları ve torunlarıyla kısa süre önce Berlin'e gelmiş. Adam
işaret ederek bir fırının önündeki sandalyeyi gösteriyor: „Otur burada
bekle.“ Fırından içeri giriyor. Beş dakika sonra elinde bir torba dolusu
sandviçle dışarı çıkıyor ve hepsini adamın eline tutuşturuyor. Adam
mahcubiyetten uzak bir havayla Dede'nin elini sıkıyor ve sessizce
uzaklaşıyor. Dede ise elinde kalan ekmeklere bakıyor: „Artık geri kalanı…
sabah vardiyasından önce dağıtırım. İnsan olmasa da kanal boyundaki kuş…
bekler.“
27 Aug 2019
## AUTOREN
Eren Paydaş
## TAGS
taz.gazete
Toplum
taz.gazete
## ARTIKEL ZUM THEMA
You are viewing proxied material from taz.de. The copyright of proxied material belongs to its original authors. Any comments or complaints in relation to proxied material should be directed to the original authors of the content concerned. Please see the disclaimer for more details.